22 Aralık 2011 Perşembe

Kölenin Verdiği Ders






Bir zamanlar, Belh'te büyük bir kıtlık meydana gelmişti. Öyle ki, açlıktan 
bütün halk tam bir fâciânın eşiğine gelmişti. Çektikleri dert ve ıztıraptan dolayı 
kalpler yorgun düşmüş, sıkıntı ve yokluk yüzünden sîmâlara hüzün çökmüştü. 
Gönüllerden taşan sessiz feryatlar, duâlar hâlinde gökyüzüne yükselmekte, akıttığı 
kanlı yaşlarla gözler toprağı sulamaktaydı. Lâkin ne tuhaftır ki, çarşıda, ahâlînin 
bütün bu kederli hâline bir nebze bile aldırış etmeden dolaşan, yüzünde güller açmış,
 neş'eli meczup bir köle vardı. Onun budavranışına bir mânâ veremeyen 
yerli halk, başına toplanarak biraz şaşkın, biraz da kızgın bir üslûb ile o köleye hitâben:    
"-Bütün insanlar mahzun iken, sen bu derece şen-şakrak olmaya utanmıyor musun? 
Niçin bu kadar gülüyorsun?" diye sordular.


O meczup köle, kendisine yöneltilen bu suâle, yine mütebessim bir çehre ile şu mukābelede bulundu:


"-Ben hiç dert ve kasâvet çekmiyorum. Zira bir köyü ve çiftliği bulunan bir ağanın kölesiyim. 
Onun güven dolu idâresi altında huzurla yaşamaktayım. Onun gücü, 
benim gönlümdeki meşgûliyeti ve derdi ortadan kaldırmıştır."


Bu manzaraya şâhit olanlar arasında Şakîk-i Belhî de bulunuyordu. O kölenin vermiş 
olduğu cevâbı duyduğunda, hikmet dolu bu ifâde karşısında birden bire sarsıldı,
 tevekkül ve teslîmiyet ufkunda, daha kat etmesi gereken ne kadar da çok mesafe olduğunun
 idrâki içerisinde derin düşüncelere daldı. Bir müddet sonra da dilinden dökülen şu
 cümleler gönlüne tercüman oldu:


"-Yâ İlâhî, Sen ne kadar yücesin! Şu köle, -bütün kâinâta nisbetle iğne ucu kadar bile
 olmayan bir köye sahip, kendisini himâye edecek efendisi olduğu için bu kadar neş'elidir.


Ey Rabbim! Sen ki, Mâlikü'l-Mülkʼsün / mülkün yegâne ve gerçek sahibisin,
 rızkımızı vereceğini de tekeffül etmişsin. Buna rağmen şu bizim kalbimizi
 bu kadar çok dert ve ıztırap içinde bırakan gafletimiz neyin nesidir?"


Rivâyete göre, işte bu hâdise neticesinde Şakîk-i Belhî Hazretleri, dünyevî endişeleri
 bir kenara bırakarak kendini tamamen Hakk'ın yoluna verdi. O günden sonra
 esbâba tevessül edip, yani sebeplere sarılarak rızkını kazanmaya çalıştı. Rızık endişesini,
hiçbir zaman kalbinin ucundan bile geçirmedi. Ömrünün sonuna kadar huzur içinde yaşadı.
 Tevâzû içerisinde dâimâ şu sözü tekrarlayıp durdu:


"-Ben bir kölenin talebesiyim. Her ne bulmuş isem onun
(bana vermiş olduğu şu hikmetli teslîmiyet dersi) sâyesinde bulmuşumdur.
" (Hucvirî, s: 210-211; Ayrıca bkz: Attar, s: 208; Kuşeyrî, s: 90)


Osman Nuri TOPBAŞ Hocaefendi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder